6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (“Kanun”) ile birlikte, mülga 6762 sayılı Kanun (“Mülga Kanun”) ticari işletmelerin, işletme amaçlarına uygun hareket etmesini düzenleyen ultra vires ilkesi lafzi olarak kanundan kaldırılmış olmakla birlikte doktrin ve Yargı kararlarından anlaşıldığı üzere ticari işletmelerin amaç dışı yaptıkları işlemler hâlâ müeyyideye tabidir. Bu çalışmada işbu hususu içeren çeşitli yargı kararları değerlendirilmektedir.
Aşağıda belirtilen kararda her ne kadar ilgili Yargıtay hukuk dairesi, Kanun ile ultra vires ilkesinin kaldırıldığından bahsetse de, gerek daha sonraki içtihatlar, gerekse Kanun’un 371/2.maddesi gereğince ultra vires ilkesinin kaldırıldığı değil yalnızca müeyyidesinin değiştiği yönündedir. Doktrindeki baskın görüşe göre, ultra vires ilkesi hala geçerli olmakla birlikte Mülga Kanun’da müeyyidesi butlan olan amaç dışı işlemlerin artık askıda geçersizlik müeyyidesi ile sınırlandırıldığı ancak söz konusu kararın aksine tamamen kaldırılmadığı yönündedir. İlgili kararda yapılan inceleme ise davalı tarafın kuruluş amacının özel eğitim kurumu işletmesi olması sebebiyle dava konusu dershane (etüt merkezi) işletmesinin kuruluş amacına uygun olup olmadığı yönündedir. Ancak ilgili hukuk dairesi, Davalının etüt merkezi işletmesini işletme amacının içinde görerek bozma kararı vermiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/5179 Esas, 2017/6911 Karar numaralı ve 5.12.2017 tarihli kararında: “… hemen söylemek gerekirse, 6102 sayılı Kanun bakımından ticaret şirketlerinde ultra vires ilkesi kaldırılmıştır. Keza buna ilişkin olarak 6103 sayılı Tatbikat Kanunu'nun 15. maddesi ile, şirket ana sözleşmelerinde 6762 sayılı Kanun'un 137. maddesine benzer nitelikte bulunan hükümlerin 6102 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi ile birlikte yazılmamış sayılacakları hususu düzenlenmiştir. Davalı şirketlerin dosyada mevcut ana sözleşmeleri itibariyle özel öğretim kurumu olarak faaliyet göstermek üzere kurulduğu anlaşılmaktadır. Davalı yan, dershane ve özel okul işletmeciliğinin farklı ticari faaliyet alanları olduğunu savunmaktadır. Ancak, özel okul ve dershaneler, 5580 sayılı Kanun bakımından (2014 yılında anılan kanunda yapılan değişiklik ile dershane yerine "etüt merkezi" terimi tercih edilmiştir) "özel öğretim kurumu" olarak tanımlanmıştır. Bu durumda, anılan şirketlerin ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet alanları bakımından birbirlerinden farklı alanlarda faaliyet göstermek üzere kurulduğu söylenemeyeceği gibi açıklanan gerektirici nedenler bakımından davalı gösterilen limited şirketlerin aynı ticaret alanı içerisinde birbirine rakip şirketler olduğunun kabulü gerekir” denilmiştir.
Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesinin aşağıda verilen kararında ise daha önce belirtildiği üzere Kanun döneminde ultra vires ilkesinin bir hak ehliyeti sınırlaması anlamına gelmemekle birlikte tamamen kaldırılmadığı ve imza yetkilisine rücu etme hakkı açısından önem kazandığından bahsedilmiştir. İlgili karara göre şirketin işletme amacı, şirketin hak ehliyetini sınırlandıran bir unsur olmaktan çıkıp, şirketin yöneticileriyle olan ilişkisindeki yöneticilerin sorumluluğunu doğurabilecek bir unsur haline gelmiştir. Nitekim kararda tartışılan somut olayda ilgili şirketin işletme amacı, otopark yapılması, işletilmesi ve devredilmesi olarak belirlenmiş olup otel işletmeciliğinin işbu işletme amacı kapsamına girmediğine karar verilmiş ve bu sebepten ilgili yöneticilerin şirkete karşı sorumluluklarının doğacağı kabul edilmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2022/1063 Esas, 2022/4803 Karar sayılı ve 18.10.2022 tarihli kararında: “6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137. maddesi Türk Medeni Kanunu’nun tüzel kişilerin hak ehliyetine ilişkin düzenlemelerine bir sınırlama getirerek, ticaret şirketlerinin işletme konusu içerisinde kalmak şartıyla hak ehliyetine sahip olacağını hüküm altına almıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6762 sayılı Kanun’un 137. maddesinde öngörülen ultra vires kuralı kaldırılmıştır. Böylece TTK’nın 125. ve 371/II. maddeleri ile anonim şirketlerde eskiden söz konusu olan hak ehliyetinin işletme konusu ile sınırlı olması hali mevcut düzenleme ile geçerliliğini yitirmiştir. Ultra vires kuralı kalktığı için, artık şirketin hak ehliyetinin sınırını işletme konusu çizmemektedir. Şirketin hak ehliyetinin değil, imza yetkilisine rücu edeceği veya edemeyeceği sınırı, şirketin amacı ve işletme konusu belirler. Esas sözleşmenin konu hükmüne aykırı işlemlerle bu sınırın aşılması halinde şirketin rücu hakkı vardır. Başka bir deyişle, şirketin amacı ve işletme konusu dışında yapılan işlemler de, ikinci fıkrada açıkça belirtildiği üzere, şirketi bağlar, üçüncü kişiye karşı şirket sorumludur; ancak, sınırı aşan temsil yetkisini haiz kişiye karşı şirket rücu talebinde bulunabilir. (…) Ticari şirketi işçi ile kıyasladığımızda, başka bir iş yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlarını ücretten düşülmesi olgusunu da şirketin aynı faaliyet konusu ile sınırlı saymak gerekmektedir. Davaya konu olayda da fesih konusu iş, otopark yapılması, işletilmesi ve devredilmesi olup, davacının otel işletmeciliğinden elde ettiği gelirin bu kapsamda değerlendirilmesi doğru olmayacaktır. Bunun mantığı da otopark alanında kullanılan işçi, makine, alet ve edevatın boş tutulamayacağı olgusundan doğmaktadır. Ancak çok farklı alanda şirketin faaliyetlerinde bunları kullanması da zaten söz konusu olmayacaktır. Bu hususlar dikkate alındığında mahkemece yapılan değerlendirmenin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.”
Aşağıda verilen karar incelendiğinde, Mülga Kanun döneminde ultra vires ilkesini düzenleyen 137. maddesinin Kanun’un metninden çıkarılması ile işletme amacının artık hak ehliyetini sınırlayan bir unsur olmadığı ve şirketlerin esas sözleşmelerinde bulunan işletme amaçlarından bağımsız alanlarda işlemler yapmasının işlemin hak ehliyetinin yokluğu sebebiyle butlan sonucu doğurmayacağı düzenlenmiş olup davalı firmanın işletme konusunda belirtilmeyen konularda da kamu ihalelerine dahil olabileceği görüşü desteklenmiştir. Belirtilmelidir ki her ne kadar Kanun ile birlikte ultra vires ilkesi hak ehliyetinin sınırını çizen bir unsur olmasa da, şirketin yöneticileri bakımından rücu sorumluluğu doğurma yetkisini korumakta olup, üçüncü kişilerin şirketin işletme amacını ve söz konusu işlemin şirketin işletme amacına girmediğini bilmelerine rağmen ilgili işlemi yapmaları halinde şirkete işleme icazet vermemek yoluyla bağlı olmama hakkı tanındığı doktrin görüşü tarafından desteklenmektedir.
Danıştay 13. Dairesi’nin 2020/1952 Esas, 2020/2108 Karar sayılı ve 16.9.2020 tarihli kararında, ilk derece mahkemesinin: “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile ticaret şirketlerinin ehliyetleri bakımından "ultra vires" ilkesini benimseyen 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu yürürlükten kaldırıldığından, şirketlerin ana sözleşmelerinde yer alan faaliyet konuları dışında haklardan yararlanmaları ve borçlar üstlenmelerine bir engel bulunmadığı, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 4. maddesinde istekli olabileceklerin tanımının ihale konusu alanda faaliyet gösteren gerçek veya tüzel kişi olarak belirtilmesinin, ihale konusu alanda faaliyet göstermeyen şirketlerin teklif veremeyeceği şeklinde yorumlanmasının 6102 sayılı Kanun ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na aykırılık oluşturacağı gibi 4734 sayılı Kanun'un 5. maddesinde belirtilen eşitlik ve rekabet ilkelerinin sağlanmasını da engelleyeceği, ticaret şirketlerinin ana sözleşmelerinde yer almayan faaliyet konuları dışında da faaliyette bulunabilecekleri, sırf ticaret sicilinde sayılan faaliyet konuları ile sınırlı olarak faaliyette bulunabilecekleri sonucuna ulaşmanın kanunun açık hükmüne aykırılık oluşturacağı dikkate alındığında, davacının teklifinin değerlendirme dışı bırakılmasında ve buna yönelik itirazen şikayet başvurusunun reddine ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” şeklindeki görüşü yerinde bulunarak ilgili karar onanmıştır.
Sonuç:
Yeni Kanun ile Mülga Kanun dönemindeki ticari işletmelerinin hak ehliyetlerinin esas sözleşmelerinde belirttikleri işletme amacıyla sınırlanmasını düzenleyen 137. maddesi kanundan kaldırılmış ve ultra vires olarak adlandırılan söz konusu amaçla bağlılık ilkesi artık ticari işletmelerin yaptıkları işlemler bakımından bir butlan sebebi olmaktan çıkarılmıştır. Söz konusu düzenlemenin Kanun’dan çıkarılması ile artık ultra vires ilkesinin şirketlerin hak ehliyetini sınırlandırmadığı kabul edilse de, Kanun’un 371/2. maddesi ile ile: "Temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir." şeklinde bir düzenleme getirilmiş olup, şirketlerin esas sözleşmelerinde belirttikleri işletme amacı dışı işlemler artık her ne kadar butlan yaptırımı ile karşı karşıya kalmayacak olsa da, şirketlerin ilgili işlemlerden yöneticilerinin rücu sorumluluğuna gidebilme hakları sabittir. Ayrıca üçüncü kişilerin söz konusu işlemlerin şirketin işletme konusuna dahil olmadığını bilmeleri veya durumun gereğinden bilebilecek durumda oldukları hallerde, şirketler işlemlere icazet vermeyerek ilgili işlemlerin geçersizliğini öne sürebilecektir. Bu halde tipik bir askıda geçersizlik müeyyidesi söz konusu olup, işbu sebeplerden doktrin ve yargı kararları ultra vires ilkesinin tamamen kaldırılmadığı görüşündedir.