- Giriş
Denkleştirme istemi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile düzenlenen fakat 6725 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu döneminde de içtihatlarla gelişen bir kurumdur. “Denkleştirme tazminatı”, “portföy tazminatı” veya kanundaki adıyla “denkleştirme istemi”, acentelik sözleşmesi ya da benzeri bir tekel hakkı tanıyan sözleşme ile müvekkilin bağımsız tacir yardımcısı olarak çalışanın, sözleşmenin sona ermesinin akabinde sözleşme çerçevesinde müvekkile kazandırmış olduğu müşteri çevresinden artık faydalanma imkânı bulunmamasına karşılık bir denkleştirme sağlamaktadır. Bu yazının devamında diğer benzeri tacir yardımcılarını da kapsayacak şekilde “acente” ve “acentelik sözleşmesi” kavramlarına yer verilecektir.
- Hukukî Niteliği
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 122 nci maddesinde düzenlenen denkleştirme isteminin hukukî niteliğine ilişkin bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bu durumun gerekçesi olarak ilgili düzenlemede “tazminat” kavramına da yer verilmiş olması gösterilebilecektir. Nitekim haksız fiil hukukuna özgü olan “tazminat” kavramı, bu istemin haksız fiilden doğan bir istem olduğu fikrini beraberinde getirmektedir. Fakat bu istemin öne sürülebilmesi için bir zararın oluşmasının ve müvekkilin kusurunun şartlar arasında yer almaması dolayısıyla bu istemin gerçekten bir tazminat niteliğinde olduğuna yönelik iddianın kanunî bir dayanağı bulunmamaktadır. Öte yandan bu istemin niteliğinin sebepsiz zenginleşmeden doğan bir iade talep hakkı olduğu yönünde bir görüş olduğunu belirtmekle birlikte, sebepsiz zenginleşmenin varlığından bahsedebilmek için bir kişinin zenginleşmesi gereğinin yanısıra zenginleştirenin de fakirleşmesi, başka bir deyişle malvarlığının aktifinde azalma veya pasifinde bir artış meydana gelmesi gerekmektedir. Denkleştirme isteminin niteliği itibariyle böyle bir duruma söz konusu olmaması dolayısıyla biz de bu istemin kaynağının kazandırılan müşteri çevresinden bir gelir elde edemeyecek olmasına karşı bir edim olduğu kanaatindeyiz.
- İstemin Şartları
Yazımızın bu kısmında ise kabûl edilebilir bir denkleştirme isteminin yapılabilmesi için sağlanması gereken şartlar sırasıyla aktarılacaktır. Denkleştirme isteminin haklı bulunabilmesi için bu şartların tamamı, kümülatif bir şekilde bulunmalıdır.
İlk olarak; sözleşme, öngörülen sürede bitmiş ya da acentenin kusurlu davranışı nedeniyle müvekkil tarafından haklı olarak feshedilmemiş veya acente tarafından haksız bir şekilde feshedilmemiş olmalıdır. Nitekim, her iki tarafın da kusurlu olduğu hâllerde Yargıtay, denkleştirme istemi konulu davanın kısmî kabûlüne karar vermektedir.
İkinci olarak, sözkonusu acentelik sözleşmesinin tarafı olan müvekkil, işbu sözleşmenin sona ermesini müteakiben acentenin kazandırmış olduğu müşteri çevresinden hâlen önemli ölçüde fayda elde ediyor olmalıdır. Bu sebeple, acentenin kazandırmış olduğu bir müşteri çevresinin olmadığı ya da kazandırdığı bir müşteri çevresi olup da müvekkil, bundan bir fayda elde etmiyorsa o hâlde bu şart gerçekleşmemiş olacaktır. Kuşkusuz, ispat kuralları uyarınca acentenin bir müşteri çevresi kazandırdığını ve sözleşme sona erdikten sonra da müvekkilin önemli ölçüde menfaatler elde ediyor olduğunu ispat etmesi gerekip; ispat aracı olarak ticarî defterler, bu bağlamda önem arz etmektedir.
Üçüncü olarak, sözleşmenin sona ermesi sebebiyle acentenin yapmış olduğu ya da yakın bir zaman dilimi içerisinde yapacağı sözleşmelerden kaynaklı elde edeceği ücret talep hakkını kaybetmiş olmalıdır. Dolayısıyla sözleşmesi sona eren acente, sözleşme süresince kazandığı müşteri çevresiyle faaliyetlerini sürdürerek ücret almayı sürdürdüğü takdirde denkleştirme isteminde bulunulamayacağı vurgulanmalıdır.
Dördüncü ve son olarak, somut olayın koşulları değerlendirildiğinde bir denkleştirmeye hükmedilmesini, hakkaniyet gerektiriyor olmalıdır; ilaveten bu şart bakımından hâkimin takdir yetkisinin önem kazandığı vurgulanmalıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen davaya hâkim ilkeler ışığında acente, denkleştirme isteminin haklılığı ile istem konusu miktarı ve varsa hakkaniyet gereği artırım sebeplerini; müvekkil ise hakkaniyet indirimini gerektiren sebepleri ispat etmelidir.
- Denkleştirme İsteminin Hesabı
Denkleştirme isteminin hesaplanacağı azamî sınırın belirlenmesinde esas alınacak değer; acentenin sözleşme çerçevesinde icra ettiği son beş yıl içerisindeki faaliyet kapsamında elde ettiği gelirin ortalaması ya da beş yıldan daha kısa süreli bir sözleşmenin bulunduğu durumlarda ise çalışılan yıllarda elde edilen gelirin ortalamasına endekslemek suretiyle tespit edilmektedir. Hayatın olağan akışı içerisinde, bir işletmenin her yıl müşteri çevresinin beşte birini kaybedeceği görüşü hâkim olduğundan beş yılın sonunda tamamen yeni bir müşteri çevresi oluştuğu kabûl edilmektedir.
Denkleştirme istemine konu üst sınırın belirlenmesinin ardından taraflar, belirttiğimiz üzere hakkaniyet indirimi ya da artırımı yapılmasına ilişkin karşılıklı ispat faaliyetinde bulunacaktır. Hakkaniyet indirimi veya artırım yapılmasını gerektirecek sebeplere ilişkin olarak müvekkilin markasının tanınırlığı, sözleşme ilişkisinin türü ve niteliği, acenteden alınan komisyon veya royalty tutarının niceliği, acentenin müvekkilin markasının tanınırlığını artırmak maksadıyla yapmış olduğu tanıtım masrafları ve müvekkilin sunduğu mal veya hizmetin kalitesini artırma çabası, sözleşmede rekabet yasağının bulunup bulunmadığı örnek olarak gösterilebilmekle birlikte her somut olayın özelliğinin farklı olması sebebiyle sözleşme ışığında bir değerlendirme yapılması isabetli olacaktır. Müvekkilin markasının oldukça tanınması sebebiyle denkleştirme isteminde hakkaniyet indirimi cihetine gidilmesi gerektiği hem madde gerekçesinde hem de doktrin ve içtihatlarda belirtilse de tanınmış bir markanın dahî yeni müşteri çevresiyle buluşması gerektiği, bu bağlamda masraf kalemlerinin ortaya çıkacağı ihtimâli gerçekçidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki sayılan örneklerin hem indirim hem artırım sebebi olabilmekte, bunun yanısıra denkleştirme isteminin haklı olmamasına da neden olabilmektedir.
Öte yandan söz konusu düzenlemenin dördüncü fıkrasında belirtildiği üzere “Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez.”. Böylelikle sözleşmenin sona ermesinden önce yapılan feragat anlaşmaları, Yargıtay’ın yerleşik içtihadı uyarınca geçerli kabûl edilmemektedir. Hâl böyleyken denkleştirme isteminin muaccel olmasının akabinde feragat ise mümkündür.
- Denkleştirme İsteminin Alacaklısı ve Sözleşme Adının İsteme Etkisi
Sözkonusu düzenleme lafzında her ne kadar acentenin denkleştirme isteminde bulunabileceği düzenlense de işbu düzenlemenin son fıkrasıyla eklendiği üzere “Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır”. Böylelikle prima facie acentenin hakkı olarak düzenlenen bu kurum, tekel hakkı veren diğer sözleşmelerin tarafı olan bağımsız tacir yardımcıları tarafından da dava konusu edilebilmektedir. Buna örnek olarak franchise alan ve tek satıcı da gösterilebilecektir. Son olarak, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23 üncü maddesinin 16 ncı fıkrası uyarınca sigorta acentesi de aynı şartlar altında denkleştirme istemi talep edebilmektedir.
Bu hususta ayırt edici unsur olan “tekel hakkı”nın yanısıra Yargıtay, aracı acentenin tarafı olduğu bir davada anılan “acente türünün” müşteri çevresi kazandırma çabası olmaması sebebiyle denkleştirme isteminin kabûl edilemeyeceğine hükmetmiştir. Öte yandan sözleşme, taraflarca nasıl adlandırılmış olursa olsun tekel hakkı sağladığı ve müşteri çevresi kazandırıldığı takdirde denkleştirme istemi gündeme gelebilecektir. Bu hususta özellikle müvekkilin sözleşme görüşmeleri sırasındaki güçlü konumunu kullanmak suretiyle sözleşmenin diğer tarafını denkleştirme istemine yönelik talep hakkını bertaraf etmesini sağlayacak yolun önüne geçildiği belirtilmelidir.
- Denkleştirme İsteminin Hangi Dava Türüyle Öne Sürülebileceği ve Sözleşmede Tahkim Klozunun Yer Alması
Denkleştirme istemi, izahtan vareste alacak davası açılarak talep edilebilmektedir. Fakat istem konusu miktarın üst sınırı, hakkaniyet indirimi ve artırımı oranının belirlenmesi bakımından belirleyici unsurların somut olay bakımından söz konusu olup olmadığının tespitinin yapılması, tarafların salt kendi çabalarıyla mümkün olmayabilir veya güç olabilir. Dolayısıyla davaya konu olabilecek ticarî defterler, bilirkişi raporları ve sair deliller, davanın aydınlatılması bakımından gereklidir. Dolayısıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107 nci maddesinin ilk fıkrasında sayılan şartların gerçekleşmesi mümkün görülmektedir. Böylelikle denkleştirme isteminin belirsiz alacak davası olarak da öne sürülebilmesi mümkündür. Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109 uncu maddesinin ilk fıkrası uyarınca istemin bölünebilir nitelikte olması nedeniyle kısmî dava yoluyla talep edilebileceği, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca da talep konusundan geri kalan kısmın ayrıca saklı tutulduğunun belirtilmesine de gerek bulunmamaktadır.
Uyuşmazlıkların alternatif çözüm yollarından biri olan tahkim, denkleştirme istemi bakımından da başvurulabilecek bir yoldur. Fakat doktrinde haklı olarak endişe ve dolayısıyla eleştiri konusu olduğu gibi taraflar, uygulanacak hukuk ve tahkim seçiminde acentenin (veya diğer bağımsız tacir yardımcılarının) denkleştirme isteminin düzenlenmediği hukuku seçebilmektedir. İsabetle belirtildiği üzere, acenteyi denkleştirme talep etme hakkından mahrum bırakan hukuk seçimlerinin 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 5 inci ve 6 ncı maddeleri ışığında geçersizliği gündeme gelebilecektir.
- Dava Açma Süresi
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 122 nci maddesinin 4 üncü fıkrasının son cümlesi uyarınca “Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.”. Hükmün lafzında sözkonusu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa zamanaşımı süresi mi olduğu belirtilmemiştir, nitekim madde gerekçesinde de bunun bilinçli bir boşluk olduğu anlaşılmaktadır. Herhâlde bu ayrımın yapılması, pratikteki sonuçlar bakımından önemlidir, zira hak düşürücü süre hâkim tarafından re’sen gözetilebilip hakkın varlığına ilişkindir; öte yandan zamanaşımı ise talep edilebilirliğe ilişkin olup hâkim tarafından re’sen dikkate alınmamaktadır. Yargıtay’ın mevcut uygulaması, bu sürenin hak düşürücü olduğu yönündedir. Böylelikle, sözkonusu sözleşmenin sona ermesinin akabinde denkleştirme istemi muaccel olmakta ve bu istem, bir yıl içerisinde yapılmadığında söz konusu talep hakkı sona ermektedir.