Haftaiçi Her Gün, 09:00 – 18:00

I. Bölge Adliye Mahkemelerinin Bozma Yetkisi ve Sınırı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 272 ila 285. maddelerinde; hem maddi vaka inceleyebilen ve hem de hukukilik denetimi yapabilen istinaf kanun yolu düzenlenmiş olup, bu kapsamda bölge adliye mahkemesi ceza dairelerine ilk derece mahkemelerinin kararlarına ilişkin olarak dört tür karar verebilme yetkisi tanınmıştır.

İstinaf kanun yolu olarak adlandırılan bölge adliye mahkemeleri; dört tür karar verme yetkisinden ilkine göre, ilk derece mahkemelerinin hükümlerine karşı yapılan başvurunun esastan reddine karar verebilir.

Bunun yanında bölge adliye mahkemesi ceza daireleri; duruşma açmaksızın, dosya üzerinden yapacakları bir inceleme ile ilk derece mahkemesinin kararının düzeltilmesi yoluyla istinaf başvurusunun esastan reddine de karar verebilir.

Üçüncü olarak bölge adliye mahkemeleri; başvurucunun talebi olsun veya olmasın, yani taleple bağlı olmaksızın duruşma açarak ilk derece mahkemesinin gördüğü davayı yeni baştan ele alabilir ve bunun sonucunda kaldırdığı ilk derece mahkemesinin kararına aynen hükmedebileceği gibi, yapılan istinaf başvurusunun sanığın lehine olup olmaması durumuna göre, sanık lehine veya aleyhine karar verebilir.

Bölge adliye mahkemelerinin ilk derece mahkemesi kararının istinaf kanun yoluna taşınması sonucunda verebilecekleri son karar türü bozma kararı olup, istinaf mahkemelerinin bozma kararı verebilecekleri haller, “Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma” başlıklı CMK m.280/1-(e) ve (f) hükümlerinde sınırlı sayıda (tahdidi) olarak gösterilmiştir. Buna göre; bölge adliye mahkemeleri, ancak ilk derece mahkemesinin kararında CMK m.289’un (g) ve (h) bentleri haricinde kalan hallerin varlığı durumunda veya soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin, önödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması veya davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması durumlarında bozma kararı verebileceklerdir.

Yazımızın konusu gereği üstünde durmak istediğimiz karar türü, BAM ceza daireleri tarafından verilen bozma kararlarıdır. Yukarıda ifade ettiğimiz ve CMK m.280/1 (e) ve (f) bentlerinden açıkça anlaşıldığı üzere kanun koyucu, BAM ceza dairelerinin bozma kararı verme yetkisini sınırlandırmış, bozma kararı verilebilecek halleri tek tek hükümlerde saymıştır. Bu nedenle belirtmek isteriz ki; BAM ceza daireleri, CMK m.289’da gösterilen yedi sebep dışında ve CMK m.280/1-(f) bendinde sayılan haller haricinde, eksik inceleme yapıldığından bahisle veya beraat yerine mahkumiyet veya mahkumiyet yerine beraat kararı verilmesi gerektiği gerekçeleriyle ilk derece mahkemesinin kararını bozamaz. Çünkü kanun koyucu, CMK m.280/1-(e) ve (f) bentlerinden anlaşıldığı üzere ilk derece mahkemesinin kararını istinaf kanun yolunda inceleyen BAM ceza dairelerine böyle bir yetkiyi kanunda tanımamıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, güncel tarihli bir kararında BAM ceza dairelerinin bozma kararları ile ilgili bu duruma işaret etmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 30.04.2025 tarihli 2024/6-490 E. ve 2025/197 K. sayılı kararında; “Bu haliyle bölge adliye mahkemesi hem ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı bir denetim mercii hem de denetlediği hükmün hukuka aykırı olduğunu değerlendirdiğinde, hukuka aykırılığı ortadan kaldıracak ölçüde yeniden yargılama yapacak bir ikinci/üst derece mahkemesidir. Her iki halde de ilk derece mahkemelerine göre bir üst mahkeme olduğunda kuşku yoktur. Bu tespitlerden çıkan sonuç şudur: a. Bölge adliye mahkemesi kural olarak bir ıslah mahkemesidir. Yani varsa ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlerdeki tüm hukuka aykırılıkları resen belirleyerek, yeniden yapacağı yargılama ile hükmü ıslah eder. Yoksa kural olarak bir bozma mahkemesi olan Yargıtay gibi davranamaz. b. İlk derece mahkemelerine göre bir üst mahkeme olması itibarıyla gerek denetim gerekse yeniden yargılama fonksiyonunu icra etsin, her halukarda taraflar açısından başlı başına bir teminat oluşturur. c. Bölge adliye mahkemesi, aleyhine kural olarak bir kanun yolu öngörülmeyen ve direnilemeyen (duruşmasız/evrak üzerinden verdiği) bozma kararı ile ne tarafları bir üst mahkemede yargılanma teminatından yoksun bırakabilir ne de olay mahkemesine vicdani kanaati rağmına bir sonuca ulaşmasını amir bir müdahalede bulunabilir. Bölge adliye mahkemelerinin hükmün bozulmasına karar verebileceği haller, 5271 sayılı Kanun'un 280. maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde tahdidi olarak sayılmıştır. Bu düzenlemelere göre istinaf mahkemeleri şu hallerde hükmün bozulması kararı verebilecektir: 1. İlk derece mahkemesinin kararında 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde belirtilen bir mutlak hukuka aykırılık nedeninin bulunması, 2. Soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin veya ön ödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması ya da davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması. Hükmün bozulmasına karar verilen bu hallerde bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verecektir. Bu karara karşı ilk derece mahkemesinin direnme kararı verme yetkisi bulunmadığı gibi tarafların da kanun yoluna başvurması mümkün değildir. Açıkça görüldüğü gibi bölge adliye mahkemesinin bozma kararı verebileceği haller, kati surette davanın esasına ilişkin değil ve fakat yargılamaya dair usul kurallarının ağır ve açık ihlalleri ile hükme müteessir usul kurumlarının ihmali suretiyle hüküm kurulması durumlarına münhasırdır. Nitekim Yargıtay kararlarına karşı direnme yetkisi bulunan ilk derece mahkemesinin, bölge adliye mahkemelerinin bozma kararlarına direnememesinin temelinde yatan düşünce de buna dayanmaktadır. Direnme yasağına ilişkin normun, maddi ceza adaletiyle doğrudan bir ilgisinin bulunmadığı, esas itibariyle makul sürede yargılanma hakkı bakımından bir teminat alanı oluşturduğu söylenmelidir. Hukuki düzenlemeler ve yapılan açıklamalar karşısında, mesele tartışmaya ihtiyaç bırakmayacak açıklıktadır. Buna rağmen uygulama, bölge adliye mahkemelerinin iş yoğunluğu gibi mülahazalarla kanunun kendisine tanımadığı bir yetkiyi kullanarak bozma kararları verile geldiği bilinen bir gerçektir. Bu uygulamanın, yukarıda yer verilen tespitler yanında, görevli/teminatlı mahkemede yargılanma ve mahkemeye erişim/kanun yoluna etkin başvuru hakları yönünden ciddi sorunlar taşıdığı da tartışmadan varestedir. CMK'nın 286. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan kararları temyiz edilebileceğinden, bölge adliye mahkemesinin Kanun’un açık hükmüne aykırı şekilde verdiği bozma kararının temyiz edilebilmesi de mümkün değildir. Bu nedenle ilk derece mahkemesi hükmünün hukuka aykırılık taşıdığının tespit edilmesi durumunda bölge adliye mahkemesi ceza dairesince ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırarak, yeniden hüküm kurulması gerektiği halde bozma kararı verilmesi nedeniyle sanığın temyiz hakkının kısıtlanması da söz konusu olabilmektedir.” ifadelerine yer verilerek,

Bölge adliye mahkemelerinin kural olarak ıslah mahkemeleri olduğu, kural olarak bir bozma mahkemesi olan Yargıtay gibi davranamayacakları, bölge adliye mahkemelerinin aleyhine bir kanun yolu öngörülmeyen ve direnilemeyen bozma kararı ile tarafları bir üst mahkemede yargılanma teminatında yoksun bırakamayacağı, BAM ceza dairelerinin ilk derece mahkemelerinin hükümlerinin bozulmasına karar verebilecekleri hallerin CMK m.280/1- (e) ve (f) bentlerinde tahdidi olarak sayıldığı, BAM ceza dairelerinin bozma kararı verebileceği tahdidi hallerin davanın esasına ilişkin değil yalnızca yargılamaya dair usul kurallarının ağır ve açık ihlalleri ile hükme müteessir kurumların ihmali suretiyle hüküm durulması durumlarına ilişkin olduğu, Yargıtay kararlarına karşı direnme yetkisi bulunan ilk derece mahkemelerinin BAM ceza dairesi bozma kararlarına direnememelerinde yatan temel nedenin de bu olduğu ortaya koyulmuştur.

Sayın Ceza Genel Kurulu; kararında bu hususlara vurgu yaparak, bölge adliye mahkemelerinin kanuni dayanağı bulunmayan, yani CMK m.280/1-(e) ve (f) bentleri dışında kalan bozma kararlarının ve bu bozma kararlarına istinaden ilk derece mahkemesince verilen kararların, görevsiz mahkeme tarafından verilmiş olması gerekçesiyle hukuka açık ve ağır aykırılıkla malul olduklarından hükümsüz sayılmaları gerektiğine hükmetmiştir. Bu nedenle incelediğimiz Ceza Genel Kurul kararında, yerel mahkemenin ilk kararının bozulmasına ilişkin BAM ceza dairesi kararı ile bu bozmaya istinaden ilk derece mahkemesinin yeniden tesis ettiği kararın yok hükmünde olduğunu belirtmek gerekir.

Emsal kararlara da atıf yapan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre;

“Nitekim Anayasa Mahkemesi, 2023/33667 sayılı ... başvurusu üzerine verdiği 9/1/2025 tarihli kararında; Mahkemece, başvurucunun (sanığın) katılan E.Ç. ile mağdurlar S.A. ve S.M.ye yönelik üzerine atılı olan suçlar nedeniyle beraatine karar verdiği, İstinaf Dairesinin ise dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda; katılan E.Ç.ye yönelik silahla kasten yaralamaya azmettirme ve mağdur S.M.ye yönelik tehdit suçları nedeniyle başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği, mağdur S.A.ya yönelik nitelikli yağma suçu yönünden ise çeşitli araştırmalar yaparak başvurucunun hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçeleriyle beraat hükümlerinin bozulmasına hükmettiği, bozma kararı üzerine Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucunun katılan ... mağdurlara karşı üzerine atılı olan suçlardan mahkûmiyetine karar verildiği, hüküm istinaf incelemesi sonucu kesinleştiği, bilahare istinaf kararının temyiz edilmesi üzerine de temyiz talebinin öncelikle İstinaf Dairesi, daha sonra Yargıtay tarafından reddedildiği olayda; ‘İstinaf Dairesi kanunda açıkça öngörülmüş haller dışında bir nedenle bozma kararı vermiş, bunun sonucunda başvurucunun temyiz kanun yoluna başvurma hakkının elinden alınmasına yol açmıştır. Böylelikle istinaf kanun yolu incelemesine ilişkin kuralların İstinaf Dairesince yapılan yorumun kişilerce öngörülebilecek belirlilikte olmadığı ve kanunun lafzıyla çeliştiği görülmüştür. Diğer bir ifadeyle, İstinaf Dairesinin bu kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına kanuni dayanağı bulunmayan bir müdahalede bulunulmuştur. Açıklanan gerekçelerle İstinaf Dairesinin 5271 sayılı Kanun’da sınırlı olarak sayılı haller dışında bir sebeple bozma kararı vermesiyle gerçekleşen müdahalenin kanuni dayanağının olmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine...’ hükmetmiştir.

Keza Yargıtay Daireleri de AYM kararına konu teşkil eden benzer olay ve bozma üzerine ilk derece mahkemesince tesis edilen hükümlerin, esas itibariyle bölge adliye mahkemesi tarafından verildiği (Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 04.03.2021 tarihli ve 6371-1851 sayılı, 9. Ceza Dairesinin 22.06.2023 tarihli ve 2981-4580 sayılı, 5. Ceza Dairesinin 18.04.2024 tarihli ve 5322-4330 sayılı, 6. Ceza Dairesinin 03.07.2024 tarihli ve 2388-8319 sayılı, 11. Ceza Dairesinin 11.03.2024 tarihli ve 6519-3057 sayılı kararları vb.), ya da bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin kararı ile bozma üzerine verilen ilk derece mahkemesi kararının hukukî değerden yoksun ve yok hükmünde olduğu (Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 24.04.2023 tarihli ve 12734-2067 sayılı ve 20.02.2024 tarihli ve 29761-2708 sayılı kararları vb.) gerekçeleriyle temyiz başvurularını esastan incelemişlerdir.

Diğer taraftan; bölge adliye mahkemesi ceza daireleri kanunda açıkça öngörülmüş haller dışında bir nedenle bozma kararı vererek, dava dosyasını ilk hükmün devretme etkisiyle görevi sona eren ilk derece mahkemesine yeniden göndermiştir. Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir (CMK m. 3). 5271 sayılı Kanun’un 7. maddesine göre de, ‘Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür’.

Şu hale göre; bölge adliye mahkemelerinin, kanuni dayanağı bulunmayan (5271 sayılı Kanun’un 280. maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sayılanlar hariç) bozma kararları ile iş bu bozma kararına istinaden ilk derece mahkemesince tesis edilen kararların, görevsiz mahkeme tarafından verilmiş olmaları nedeniyle ‘hukuka açık ve ağır aykırılıkla malul olduklarından hükümsüz sayılmaları’ gerekir”.

İsabetli bulduğumuz bu güncel tarihli Ceza Genel Kurul kararına rağmen ifade etmeliyiz ki uygulamada BAM ceza daireleri; CMK m.289’da gösterilen bu yedi bozma sebebiyle ve CMK m.280/1-(f)’de yer alan sebeplerle yetinmeyerek, bunları aşan, CMK m.289’da sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinden (g) ve (h) bentleri hariç bozma nedenlerini gösteren diğer bentlere atıf içermeyen, sadece genel olarak CMK m.280/1-(e), (f) ve m.289/1 hükümlerine yer veren, birçok bozma nedeni CMK m.289/1-(g), (h) kapsamına giren ve hatta mahkumiyet yerine beraat, beraat yerine mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğinden hareketle verilen bozma kararı verebilmektedirler ki, bu yetkinin yasal karşılığı bulunmamaktadır. BAM ceza dairesi tarafından CMK m.289’da gösterilen yedi bozma sebebini ve CMK m.280/1-(f)’de gösterilen sebepleri aşan yetki kullanımı, açıkça yukarıda belirttiğimiz hükümlere ve Anayasa m.138/1’e de aykırıdır.

Yeri gelmişken; kanun koyucu, “Hukuka kesin aykırılık” halleri başlıklı CMK m.289’da dokuz bent halinde sayılan bozma sebeplerinden her birisi ile ilgili BAM ceza dairelerine gerekçe göstermek suretiyle bozma kararı verebilme yetkisi vermişken, bu bozma sebepleri usulle ilgili olduğu halde, zamanla BAM ceza dairelerinin esasen dosya üzerinden veya duruşma açarak vermek zorunda olduğu kararlardan kaçınıp, genel geçer hüküm ve gerekçelerle bozma kararları vermesi ve bu kararlarda ilk derece mahkemesinin ne yönde karar vermesi gerektiğini belirtmesi, bu kararlara da ilk derece mahkemesi tarafından CMK m.284 gereğince direnilememesi sebebiyle maksadın aşıldığını düşünerek, CMK m.280/1-(e)’de değişikliğe gitmiş ve CMK m.289/1-(g) ve (h) bentlerini bozma nedeni olmaktan çıkarmıştır. Bu bentlerin bozma nedeni olmaktan çıkarılması sebebi; BAM ceza dairelerinin usul bozması yetkisini aşarak, bu bentleri ve bilhassa gerekçesizliği göstermek suretiyle işin esasına girmesi ve kendi inceleme yapıp duruşma açması gerekirken, bunu yapmayıp kesin nitelikli bozma kararları vermesinden kaynaklanmaktadır.

Bu yasal değişiklikten sonra da BAM ceza daireleri, sınırlı sayıdan usuli bozma sebeplerinin dışına çıkmaya ve bu defa CMK m.289/1-(g) ve (h) bentlerine atıf yapmaksızın bozma kararları vermeye devam etmişlerdir. İşte bu hatalı uygulama üzerine; bu defa Yargıtay ceza daireleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu, BAM ceza dairelerinin dosya üzerinden inceleme yaparak veya duruşma açarak işin esasına girmesi gerekirken girmeyip, genel geçer sebepler göstermek suretiyle verdiği bozma kararlarını ve CMK m.284/1 nedeniyle de ilk derece mahkemelerinin kesin nitelikli bu bozma kararlarına direnemediğini fark etmiş, bu defa devreye girerek, sanığın savunma, mahkemeye erişim ve temyiz haklarının kısıtlandığından bahisle açık hukuka aykırılığa ve yoklukla maluliyete varacak bozma kararları vermeye başlamıştır. İşte bu yazımızda incelediğimiz Sayın Ceza Genel Kurulu’nun, istinaf kanun yolunda yetki aşılarak verildiğini kabul ettiği bir bozma kararıdır.

Yine yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; benzer sorunun tutuklama tedbirinde yaşandığı, uygulamada kanun koyucu ne kadar yasal değişikliğe giderse gitsin, hatta bazen olumlu anlamda Yargıtay verdiği bozma kararları ile hukuka aykırı gördüğü sürece müdahale etmeye çalışırsa çalışsın, yine uygulamanın deyim yerinde ise bildiğini okuduğu veya bazı kararların hukuka ve kanuna uygun, bazılarının da aykırı verildiği, kararlar bakımından yeknesaklığın sağlanmadığı uygulamalarla karşılaşılabilmektedir ki, hukuku ve adalet vicdanını yaralayabilecek ciddi sorunlardan birisi de, kararlarda ve uygulamada yeknesaklığın sağlanmaması ve buna ilişkin inancın topluma hissettirilememesidir. Oysa hukuk sistemi; aynı veya benzer olaylarda hukuk güvenliği hakkının eşit bir şekilde işlediğini, taraflara ve topluma göstermek zorundadır.

Ancak uygulamada; BAM ceza dairelerinin bu süreçten yakındıkları, iş yüklerinin ve yoğunluklarının çok fazla olduğu, her dosya için esastan incelemenin ve duruşma açmanın mümkün olamayacağı, bunun sistemi kilitleyeceği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz yolundan vazgeçilip, bu kararlara karşı itiraz suretiyle istinaf kanun yolunun açılmasının da ciddi bir külfete yol açtığı, bu nedenle istinaf kanun yolunda bozma kararı verebilme yetkisinin geniş tutulması gerektiği söylenmektedir. İki dereceli yargılama, yani sadece hukukilik denetimi yapmayıp, onun da üstünde maddi vaka inceleyen bir sistemde elbette hata payı azalacak ve temyiz mercii gerçek manada hukukilik denetimi yapacaktır, fakat işleyişte sorunlar ve gecikmeler yaşandığı, maddi hakikate ve adalete ulaşmak bakımından iyi sonuçların elde edilemediğine, en önemlisi de istinaf kanun yolundan beklenen faydanın sağlanamadığına yönelik eleştiriler var. Bizce, bu eleştirilere rağmen istinaf kanun yolunun iki dereceli yargılama sisteminde olması gerektiği ve iş yoğunluğu bakımından gerekli tedbirlerin alındığı durumda, bilhassa nitelikli suçlar ile hapis cezası miktarı bireysel veya toplu olarak ağırlık taşıyan suçlar yönünden temyiz incelemesi öncesi farklı gözle muhakkak bir ara incelemenin yapılması ve sonrasında da hukukilik denetimi bakımından temyiz yolunun açık bırakılması gerekir.

II. BAM’ın Bozma Kararı ile Temyiz Hakkının Önüne Geçmesi

Yukarıdaki başlıkta ifade ettiğimiz gibi BAM ceza dairelerinin CMK m.289’da gösterilen yedi bozma sebebiyle ve CMK m.280/1-(f)’de yer alan sebeplerle yetinmediği, yasal yetkisini aşarak sınırlı sayıda sayılan sebepleri hukuka aykırı olarak genişlettiği ve hatta mahkumiyet yerine beraat, beraat yerine mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozma kararları verdiği görülmektedir. BAM ceza dairelerinin bu kararlarıyla; CMK m.280/1-g’de yer verilen “Diğer hallerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına karar verir.” düzenlemesini gözardı ettiği ve bu şekilde duruşma sonunda istinaf başvurusunu esastan reddedeceğine veya ilk derece mahkemesinin hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağına dair amir hükmün gereğine aykırı hareket ettiği anlaşılmaktadır.

CMK m.284/1’de; bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemeyeceği ve bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemeyeceği düzenlenmekle birlikte, bu direnme yasağı sadece usule ve tanınan yetkilere, yani hukuka uygun olarak verilen kararlar yönünden geçerlidir. Dolayısıyla; ilk derece mahkemelerinin, BAM ceza dairelerinin yetkilerini aşarak verdikleri bozma kararlarına direnme yasağı bulunmadığı gibi, yasal dayanağı bulunmayan bozma kararından sonra verilen kararların da yok hükmünde sayılması gerektiği kabul edilmektedir.

Bu başlıkta izah etmek istediğimiz esas husus; hem hukukilik denetimi ve hem de maddi vaka denetimi yapan ve iki dereceli yargılamanın unsuru olan BAM ceza dairelerinin, yetkilerini aşarak verdikleri hukuka aykırı bozma kararlarının oluşturabileceği bir başka tehlike ise, sanığın temyiz hakkının elinden alınmasıdır.

BAM ceza dairesinin; CMK m.280/1-(g) ve m.280/2 gereğince duruşma açarak yeniden hüküm kurması gerekirken, bozma kararı verip dosyayı ilk derece mahkemesine göndermesi halinde, ilk derece mahkemesinin kurduğu yeni mahkumiyet kararının, CMK m.286/2 uyarınca temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında kalması mümkündür. Örneğin; ilk derece mahkemesinin kurduğu beş yılın üzerinde hapis cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün, istinaf mahkemesi tarafından bozulduğu ve ilk derece mahkemesi tarafından bu defa beş yıl veya altında hapis cezası verildiği durumda, bu hüküm bakımından artık temyiz yolu kapalı olacaktır. Oysa BAM ceza dairesi usule uygun şekilde duruşma açarak beş yıl veya altında hapis cezasını içeren hüküm kurduğunda, kurulan bu hüküm temyiz kanun yoluna tabi olacaktır; zira “Temyiz” başlıklı CMK m.286/1-a’da ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları” ifadesine yer verilerek, BAM ceza dairesi tarafından verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları temyiz edilemeyecek hükümlerin dışında tutulmuştur. Bir başka ifadeyle; ilk derece mahkemesi tarafından verilen cezanın beş yılın üzerinde olduğu ve “sanık aleyhine yorumlamama” ilkesi dikkate alınarak, istinaf incelemesi sonucunda yeniden kurulan hükmün, verilen ceza beş yıl veya altında olsa bile temyize tabi olduğu kabul edilmektedir.

Ayrıca; CMK m.286/1 uyarınca bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebileceğinden, ilk derece mahkemesinin hapis cezasının sınırı beş seneyi geçmeyen suçtan dolayı verdiği beraat kararının istinaf mahkemesi tarafından bozulduğu ve ilk derece mahkemesinin bu defa beş yılı geçmeyen hapis cezası verdiği halde de sanığın temyiz hakkı ve iki dereceli yargılama hakkı elinden alınmaktadır.

Dolayısıyla; BAM ceza dairesinin CMK m.280/1-g ve m.280/2 gereğince ilk derece mahkemesinin hükmünü kaldırıp kendisinin yeniden hüküm kurması gerektiği bir durumda, bunu yapmayıp CMK m.280/1-(e)’ye aykırı şekilde bozma kararı vermesi, sanığın temyiz hakkının elinden alınmasına sebebiyet verebilmektedir. Hem maddi hakikate ve adalete ulaşılması ve hem de Anayasa m.36’nın güvencesi altında bulunan hak arama hürriyeti ile mahkemeye erişim hakkının ihlale uğramaması için, BAM ceza dairelerinin CMK’da kendilerine tanınan yetkiler çerçevesinde hareket etmeleri gerekmekte olup, aksi durum, yani BAM ceza dairelerinin CMK’da gösterilen tahdidi sebepler haricinde yetki sınırlarını aşarak verdiği bozma kararları sanığın, duruşma ve savunma hakları ile bozma sonrasında hapis cezasının beş yıl ve daha altına düşmesi halinde temyiz hakkının da kısıtlanmasına sebebiyet vermektedir.

III. Temyiz Süresi Ne Zaman Başlar ve Biter?

BAM ceza dairesinin sınırlı şekilde dosya üzerinden ve umumiyetle duruşma açmak suretiyle karar vermesi gerekirken bunu yapmamışsa, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kabulüne göre hukuka açık aykırılık ve yoklukla maluliyet gündeme geleceğinden, böyle bir durumda temyiz süresinin geçtiğinden de bahsedilemeyeceği ileri sürülebilir. Gerçi BAM’ın kesin nitelikli kararlarında merci tayininde hata yapıldığı ve temyiz kanun yolu gösterilmediğinden veya sanığın CMK m.308/A itirazı yapıp, bu itirazın mercii tayininde hata nedeniyle temyiz başvurusu olarak kabulü gerekeceği söylenerek, temyiz yolunun açılması mümkün ise de, esasen sayın Ceza Genel Kurulunun bakış açısıyla bu sebepler dışında da yoklukla maluliyet kabulünden dolayı temyiz süresinin işlemeyeceği ve geçmeyeceği sonucuna varılabilir. Hatta usule uygun istinaf incelemesi yapılmadığından bahisle, ortada zaten usule uygun yasal yolun kullanılmadığının kabulü ile de benzer sonuca ulaşılır. Bu durumda, başvurucunun zamanında istinaf kanun yoluna başvurması sonraki sürecin işletilmesi bakımından yeterli sayılmalıdır.

IV. Sonuç

CMK hükümleri uyarınca; BAM ceza dairelerinin verebilecekleri dört tür karardan olan bozma kararı türü ancak Kanunda sayılan sınırlı hallerde verilebilecek olup, bunların dışına çıkarak BAM ceza dairelerinin bozma kararı vermesi Kanuna ve hukuka aykırı olacaktır. BAM ceza daireleri yukarıda yazımızın ilk başlığında belirttiğimiz üzere, CMK m.280/1-(e) ve (f) bentlerinde gösterilen haller dışındaki bir gerekçe ile bozma kararı veremezler. BAM ceza dairesinin bu bentlerde sayılan haller dışında ilk derece mahkemesinin kararında bir hukuka aykırılık tespit etmesi halinde, CMK m.280/1-(g) gereğince duruşma açması gerekmektedir.

Bunun yanında; BAM ceza dairesinin CMK m.280/1-g ve m.280/2 uyarınca ilk derece mahkemesinin hükmünü kaldırıp yeniden hüküm kurması mümkünken, bunu yapmayıp CMK m.280/1-e’ye aykırı olarak bozma kararı vermesi, sanığın temyiz ve iki dereceli yargılama hakkını elinden almaktadır. Hem maddi hakikate ve adalete ulaşılması ve hem de Anayasa m.36’nın güvencesi altında bulunan hak arama hürriyeti ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmemesi için, BAM ceza dairelerinin Kanunun belirlediği yetkiler kapsamında hareket etmesi gerekmektedir. CMK m.289’da sayılan ve istinaf mahkemesine direnme yasağı olmaksızın bozma konusunda yetki tanıyan sebepler dışında verilen bozma kararları sanığın, duruşma ve savunma hakları ile bozma sonrasında hapis cezasının beş yıl ve daha altına düşmesi halinde temyiz hakkını da kısıtlamaktadır.

Editör

KATI Hukuk ve Danışmanlık

KATI Hukuk bürosu uzman avukatlarından biri olan Editör, Ceza Hukuku alanında deneyimli bir hukukçudur.

Hukuki Destek İhtiyacınız mı Var?

Uzman avukat kadromuzla tüm hukuki ihtiyaçlarınızda yanınızdayız. Hemen iletişime geçin.