Bu yazımızda; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 6. maddesinde düzenlenen teşhis işlemi ve bu işlemin nasıl yapılması gerektiği, teşhis sonucu elde edilen bulguların delil değeri, hukuki neticeleri ve Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 01.03.2023 tarihli, 2021/23795 E. ve 2023/8993 K. sayılı kararında kolluk kuvvetleri tarafından delil elde edilmesi amacıyla gerçekleştirilen teşhis işleminin, 2559 sayılı Kanunda öngörülen usule uygun yapılmaması nedeniyle, sanık hakkında verilen mahkumiyet kararının bozulması değerlendirilmiştir.
Ceza muhakemesinin temel amacı; her türlü şüpheden arındırılmış, maddi ve somut gerçeğe ulaşmaktır. Bu amaca ulaşmanın en önemli aracı ise, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen delillerdir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda “delillerin serbestçe değerlendirilmesi” ilkesi benimsenmekle birlikte, bu serbestlik delillerin hukuka uygun olarak toplanması ve yargılama sürecinde usullere uygun hareket edilmesi ile sınırlıdır (CMK m.206/2-a ve m.217). Özellikle failin kimliğinin belirsiz olduğu ve mağdurun beyanının esas olduğu suç tiplerinde “teşhis” işlemi, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında somut delil niteliği taşır.
Ancak belirtmeliyiz ki teşhis, yanılgıya açık ve yoruma dayalı sübjektif bir delildir. Bu nedenle kanun koyucu, teşhisin güvenilirliğini artırmak ve hataların önüne geçmek amacıyla PVSK Ek m.6’da ayrıntılı bir şekilde teşhise ait usul kurallarının çerçevesini çizmiştir. PVSK Ek m.6’da; failin gözaltına alınan şüpheliyle aynı kişi olup olmadığının belirlenmesinin zorunlu olduğu hallerde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis işleminin yapılabileceği hüküm altına alınmış olup, teşhis işleminin nasıl gerçekleştirileceği de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre;
- Polis, olaydaki failin, gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir.
- Teşhis işlemine başlamadan önce, teşhiste bulunacak kişinin faili tanımlayan beyanları tutanak altına alınır.
- Teşhis işlemine tabi tutulan kişiler birden fazla olmalı ve aynı cinsiyetten olmalarının yanı sıra, yaş, boy, kilo, giyim gibi dış görünüşlerine ilişkin hususlarda benzerlik göstermelidir.
- Gerekli hallerde, şüphelinin görünüşüyle ilgili değişiklikler yapılabilir.
- Teşhis işlemine tabi tutulan her kişiye bir numara verilmelidir.
- Teşhiste bulunan kişi ile teşhis edilen kişilerin birbirlerini görmeleri engellenmelidir.
- Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanmalı ve teşhiste bulunacak kişiye, şüphelinin teşhis edilenler arasında yer almayabileceği açıkça hatırlatılmalıdır.
- Teşhis sırasında yer alan kişilerin birlikte fotoğrafları çekilmeli veya görüntüleri kayda alınarak soruşturma dosyasına eklenmelidir.
- Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yapılabilir; ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları kullanılarak teşhis yapılamaz. Kullanılan fotoğrafların, farklı kişilere ait olması ve aynı boyut ile nitelikte bulunması gerekmektedir.
- Tüm teşhis işlemi usulüne uygun olarak tutanağa bağlanmalıdır.
Teşhis işlemi, şüphelinin belirlenmesinde önemli bir delil elde etme vasıtası olarak kabul edilmektedir. PVSK m.25’e göre, teşhis yapma yetkisine yetki alanları dahilinde jandarma da sahiptir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 01.03.2023 tarihli 2021/23795 E. ve 2023/8993 K. sayılı kararına göre; Mağdurların 23.05.2017 günü saat 14:00 sıralarında cadde üzerinde yürüdükleri sırada sanık ...’nin yanlarına gelerek nereye gittiklerini sorduğu, mağdurların hamama gittiklerini söylemeleri üzerine gelin ben bizi götüreyim dediği ve bu sırada temyiz dışı diğer sanık ...’ın geldiği, birlikte bir süre yürüdükten sonra, sanık ...’nin ‘ben uyuşturucu bağımlısıyım, cebinizde ne varsa verin, beni zor durumda bırakmayın’ dediği, mağdurların para vermeyi kabul etmemesi üzerine, sanık ...’nin bıçak çıkartarak mağdurlara yönelttiği, temyiz dışı diğer sanık ...’ın ‘Çabuk para verin, para vermezseniz kötü olur, biz uyuşturucu manyağıyız, bize para vermezseniz sizi öldürürüz’ dediği, mağdurların korkması üzerine her ikisinin ayrı ayrı 25,00 TL çıkartarak toplam 50,00 TL parayı sanığa verdikleri, ilk derece mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.
23.05.2017 tarihli olay tespit araştırma ve yakalama ve teşhis tutanağı içeriğine göre, mağdurların sanıkların eşkal bilgisini verdiği, temyiz dışı diğer sanık ...’ı görmeleri üzerine polise gösterdikleri, yakalanan temyiz dışı diğer sanık ...’ın suçu sanık ... ile birlikte işlediğini beyan etmesi üzerine, benzer suçlardan birçok kere işlem yapılmış olan sanık ...’nin Polnet eşkal bilgileri sisteminden temin edilen fotoğrafı mağdurlara ve temyiz dışı diğer sanık ...’a gösterildiğinde diğer sanığın ... olduğunu teşhis ettikleri görülmüş ise de 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanun'unun (2559 sayılı Kanun) ek 6. maddesine göre ‘şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir.’ şeklinde yapılması gerektiği ancak olayda teşhisin sadece sanığın tek bir fotoğrafı üzerinden yapıldığı görülmüştür. 30.05.2017 tarihli teşhis tutanağı içeriğine göre, mağdur ... hazır edilerek, sanık eşgaline uygun sivil kıyafetli görevliler ile birlikte sanığın numaralandırılarak sıralandığı, mağdur ...’a şahıslar arasında yağma olayını gerçekleştiren şahsın bulunmayabileceği de hatırlatılarak, camlı oda içerisinde bulunan dört şahsın gösterildiği, mağdurun 2 numaralı sanık ...’yi teşhis ettiği görülmüş ise de 2559 sayılı Kanun'un ek 6. maddesine göre teşhis işleminin en az iki kere tekrarlanması gerektiği, ancak 30.05.2017 tarihli teşhisin bir kez yapıldığı görülmüştür.
Mağdurlar ile sanık ...’nin duruşmada hazır bulunduğu, mağdurların huzurda bulunan sanık ...’nin, kendilerinden para isteyen kişi olmadığını beyan ettikleri, mağdur ...’a 30.05.2017 tarihli teşhis tutanağı okunarak sorulduğunda, ‘karakolda yanlış teşhis etmişim.’ dediği görülmüştür.
23.05.2017 tarihli ve 30.05.2017 tarihli teşhis işlemlerinin olay ve olgular başlığının (A) kısmının 2 ve 3 numaralı paragrafında açıklanan nedenlerle; 2559 sayılı Kanuna aykırı olması ve mağdurların duruşmada yüz yüze geldiği sanık ...’nin olay yerinde bulunan şahıs olmadığını beyan etmeleri karşısında sanık hakkında, temyiz dışı diğer sanığın atf-ı cürüm niteliğindeki beyanları dışında atılı suçları işlediğine dair mahkumiyete yetecek ölçüde her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil elde edilemediğinden beraati yerine yetersiz gerekçeyle mahkumiyetine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur ve Tebliğname görüşüne iştirak olunmamıştır. Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden oybirliğiyle bozulmasına.” karar verilmiştir.
Somut olayda İlk Derece Mahkemesi tarafından; teşhis işleminin mevzuatta yer alan açık hükme aykırı olacak şekilde yalnızca bir defa gerçekleştirilmesine rağmen hükme esas alındığı, ayrıca mağdurun duruşmada sanığın olay yerinde bulunan kişi olmadığını beyan ettiği ve daha önceki teşhis işleminde yanlış teşhiste bulunmuş olabileceğine dair beyanda bulunduğu, buna rağmen İlk Derece Mahkemesinin sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurduğu ve BAM Ceza Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının Yargıtay tarafından şüpheden uzak ve yeterli delilin bulunmaması sebebiyle kararın bozulduğu,
Teşhis işleminin POLNET üzerinden sanığa ait tek bir fotoğraf üzerinden değerlendirildiği, PVSK Ek m.6 uyarınca teşhis işleminin usule uygun gerçekleştirilebilmesi için iki defa tekrarlanması gerektiği, ancak bu işlemin somut olayda tek seferde gerçekleştiği, bu nedenle PVSK Ek m.6’da açıklanan usule riayet edilmediği ve bu doğrultuda bozma sebebi teşkil ettiği, teşhis işleminin PVSK’da açıkça nasıl yapılması gerektiğinin izah edildiği,
Ceza yargılamasında mağdurun; insan psikolojisinin bir sonucu olarak hatalı teşhis yapabileceği ve/veya bir an için şüpheliyi doğru tespit ederken yanılgıya düşebileceği, bu nedenle bu şüphenin giderilebilmesi amacıyla teşhis işleminin mevzuatta belirtildiği şekilde iki defa tekrarlanması gerektiği, ayrıca sanığa ait tek bir fotoğraf üzerinden teşhis yaptırılamayacağı, bu yönden Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin isabetli tespit yaptığı görülmektedir. Ancak buraya bir ekleme yapmak isteriz; Anayasa m.38/6, CMK m.206/2-a ve m.217/2 hükümleri dikkate alındığında, ceza muhakemesinde maddi hakikate ve adalete ulaşmak amacıyla somut olayla ilgili her şey delil olarak toplanabilir, ortaya koyulabilir ve değerlendirilebilir, fakat bunun bir sınırı vardır ki, o da delillerin usule uygun toplanması, delil usule uygun toplanmadığı takdirde, hukuka aykırı delil niteliği taşıyacaktır. Hukuka aykırı yol ve yöntemle elde edilen delilin soruşturmada ve kovuşturmada şüphelinin veya sanığın aleyhine kullanılması yasaktır. Bu sebeple; bir delil elde etme yöntemi olan teşhis işlemenin muhakkak yasal usule uygun yapılması gerekir, yasal usule uygun yapılmayan teşhisin ve bu teşhisten elde edilen delillerin hukuka aykırı olacağı ve yargılamada kullanılamayacağı izahtan varestedir.
Belirtmeliyiz ki; yasal düzenlemelerine varlığına rağmen uygulamada usul kurallarına ne kadar riayet edildiği tartışmalıdır. Teşhis işlemini yöneten kolluk görevlisinin yönlendirici imalarda bulunması veya teşhiste kullanılacak kişilerin kolluk personelinden seçilmesi gibi hatalı uygulamaların yapılması teşhis işleminin güvenilirliğini ciddi şekilde sarsmaktadır. Her ne kadar usulüne uygun yapılmış bir teşhis işlemi olsa da, bu durum sanık hakkında tek başına mahkumiyete yeterli bir delil niteliğini taşımamalıdır. Bu doğrultuda teşhisin; sübjektif değerlendirme neticesinde oluşan bir beyan delili niteliğinde olup, sanık hakkında mahkumiyete yeterli ve elverişli olmadığını, yalnızca maddi hakikatin ortaya koyulmasında yan/destekleyici delil mahiyetinde olabileceği kanaatindeyiz.
PVSK Ek 6. maddesinde yer alan usul kuralları (failin önceden tarif edilmesi, benzer fiziki özelliklere sahip birden fazla kişinin katılımı, tarafların birbirini görmemesi, işlemin tekrarı, şüphelinin arada olmayabileceği uyarısı), delilin güvenilirliğini artırmak ve adil/dürüst yargılanma hakkını güvence altına almak için ortaya koyulmuştur. Bu kurallara aykırı olarak gerçekleştirilen bir teşhis, hukuka aykırı delil niteliği taşıyacak olup, hükme esas alınmayacaktır. Son olarak; teşhis işlemi, usulüne uygun gerçekleşse dahi, tek başına mahkumiyete yeterli yegane delil sayılmamalı, maddi hakikate ve adalete ulaşabilmek için mutlak surette tamamlayıcı delillerle desteklenmelidir.
Konu ile İlgili Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi ve Yargıtay Kararı
Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi’nin 10.05.2023 tarihli 2022/2401 E. ve 2023/833 K. sayılı kararında; “Yargılamaya konu nitelikli hırsızlık suçu kapsamında olayın doğrudan görgü tanıklarının da tespit edilememesi nedeniyle müşteki ve tanık beyanı ile teşhisi önemlidir. Şayet bu konuda duraksama varsa, ortada yenilmesi gereken bir şüphenin olduğunun düşünülmesi gerekir. Bütün isnat araçları delildir. Soyut olarak da deliller eşdeğerdedir. Bu nedenle deliller yeterince araştırılmamış veya soruşturma eksik ise bu hususlar giderilmelidir. Soruşturma evresinde toplanmamış delilleri mahkemenin toplaması gerekir. Hakimin sanık lehine ve aleyhine olan delilleri araştırıp; tam bir inanışla özgürce değerlendirerek kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşması gerekir. Yani hükümde varsayıma dayalı kuşkulu kalan hususlar olmamalıdır. Maddi gerçeğin olayın bir bütünü veya parçasını temsil eden kanıtlardan ortaya çıkarılması gerekir. Birtakım varsayımlara dayanılarak karar verilmesi ceza muhakemesinin amacına kesinlikle aykırıdır. Kuşku ve çelişki yenilmeden karar verilemez. Bir suç varsa bunun failini belirlemede ancak kanıtların yorumu ile cevaplanacaktır. Ceza mahkumiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa imkan vermemelidir. Yüksek ihtimal ile deliller yeterli toplanmadan bir ceza verilemez. Eylem veya eylemlerin bir suç olup olmadığının belirlenmesi için eylemin önce işlenip işlenmediğinin sorunu çözülerek başlanır. Bu da kanıtların yorumu ile cevaplanacaktır. Hakim hangi kanıtı nasıl yorumladığını, yorum ile nasıl bir kanıya ulaştığını, kararının gerekçesinde göstermek zorundadır.
Teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin her birinde teşhis sırasında bir numara bulundurulur. Teşhiste bulunan kişi ile teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin birbirini görmemesi gerekir. Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye şüphelinin teşhis edilecek kişiler arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır. Teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma dosyasına konur. Şüphelinin/sanığın fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir. Somut olay incelendiğinde; Sanık ...un sanık ... ile cep telefonu ile yaptığı yazışmaların içeriği ve olay yerinde sanıklar B. ve H. ile bulunduğu gerekçesiyle üzerine atılı suçlamaya konu eylemi işlediğinin kabul edildiği, ancak olay anına ilişkin olmasa da olaydan önce suç mahalline yakın civarda tanık ...un, sanıkları olay yerinde gördüğünü iddia etmesi doğrultusunda, bu şahsa yasal usule uygun bir şekilde teşhis işlemi yaptırıldıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ve araştırma neticesinde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup istinaf isteminde bulunan sanıklar müdafilerinin istinaf istemlerinin bu nedenle yerinde olduğu anlaşılmakla CMK’nın 280/1-e-f maddeleri uyarınca hükmün bozulmasına oybirliği ile karar verildi”.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 06.07.2022 tarihli, 2022/5294 E. ve 2022/6340 K. sayılı kararında; “Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 27.05.2021 tarih ve 2021/6798 E. ve 2021/9209 K. sayılı kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 21.04.2022 tarih ve 2022/37657 KD sayılı itiraznamesi ile ‘hükmün gerekçesine esas alınan teşhis işleminin usulüne uygun olmadığı, 09.04.2015 tarihli duruşmada (suç tarihinden 8 yıl sonra) kafasına botla vuranı fotoğraftan sanık ... olarak belirlediği ve bu teşhis işlemine dayalı olarak hüküm verildiği, teşhisin olaydan 8 yıl sonra ve ne zaman çekildiği belli olmayan fotoğraf üzerinden yapılması, bizzat yüzleştirme yapılarak teşhis yaptırılmaması nedeniyle usulsüz olduğu ve bu hususun hukuka aykırılık oluşturduğu’ belirtilerek dosyanın itirazen incelenmek üzere Dairemize gönderilmesi üzerine yapılan incelemede; yerinde görülen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27.05.2021 tarih ve 2021/6798 Esas - 2021/9209 Karar sayılı onama kararının kaldırılmasına, suç tarihi olan 17.05.2007 tarihinde katılan ve arkadaşlarının alkollü olarak araç kullanmaları ve taşkınlık yaptıklarından bahisle önleyici devriye görevi yapan polis memurlarınca durdurulmak istendikleri, ancak kaçmaları nedeniyle takip edilmeleri sonucu durdurulabildikleri burada katılan ... ile polis memurları arasında tartışma yaşandığı ve katılanın kelepçelenerek polis aracıyla karakola götürüldüğü, katılanın iddiasına göre karakolda sanık ve başka polis memurlarınca darp edildiği ayrıca yere düşmesi sonucu kafasına tekme atıldığı, yargılama süreci içinde sanık ile katılanın hiç bir duruşmada birlikte hazır bulunmadığı, katılanın kafasına tekme atanı teşhis edebileceğini söylediği, suç tarihinden 8 yıl sonra 09.04.2015 tarihli duruşmada kafasına botla vuranı fotoğraftan sanık ... olarak belirlediği ve bu teşhis işlemine dayalı olarak hüküm verildiği anlaşılmakla; olaydan 8 yıl sonra ve ne zaman çekildiği belli olmayan fotoğraf üzerinden teşhis yapılması, bizzat yüzleştirme yapılarak teşhis yaptırılmaması nedeniyle işlemin usulsüz olduğu gözetilmeden eksik inceleme ile hüküm tesisi bozmayı gerektirmiş, sanık ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan kararın bozulmasına oybirliği ile karar verildi”.
Kararlarla ilgili şu değerlendirmeye yer vermek isteriz, bir defa PVSK Ek m.6’da yer alan teşhis işlemi soruşturma aşamasında önemli bir delil elde etme yöntemidir. Teşhis yaptırılmamışsa, bu ciddi bir eksikliktir, dava açıldıktan sonra bunun giderilmesi mümkün olabilir mi?
Bu konuda başvurulabilecek hükümler CMK m.52’de yer almaktadır, adına da yüzleştirme denir. Soruşturma aşamasında kolluk tarafından usulüne uygun yapılmayan veya hatalı yapılan fotoğraf veya canlı teşhis işlemlerinin iddianame düzenlenip dava açıldıktan sonra yapılması veya tekrarlanması mümkün olmadığından, bu aşamada devreye CMK m.52’de düzenlenen yüzleştirme işlemi devreye girecektir ki, neticede bu işlem CMK m.206 kapsamında delillerin ortaya koyulması ile ilgili tanık, yani beyan deliline uygun bir delil olup, yüzleştirme işlemi bir anlamda soruşturma aşamasında yapılması gereken teşhis işleminin yerini alacak ve duruşmada yüzleştirme suretiyle yaptırılacak teşhis tutanağa bağlanmakla, beyan delil sahibi tanıktan elde edilip ortaya koyulan delil niteliğini taşıyacaktır.
PVSK Ek m.6’da düzenlenen canlı veya fotoğraf üzerinden teşhis ile yüzleştirme karşılaştırıldığında; usule uygun yaptırılan teşhisten elde edilen delilin kuvvetli olduğu, yine doğrudan hedef şahıs gösterilmek suretiyle değil de, salonda birden fazla bulunan kişiler arasında sanığın teşhisinin yaptırılması, bir tanığın olay yerinde olup olmadığının anlaşılabilmesi için diğer tanığa gösterilmesi suretiyle ulaşılan sonuçlar, teşhis ve yüzleştirme işlemlerinden elde edilen sonuçların netliğine ve gücüne göre yegane, belirleyici veya tamamlayıcı delil niteliği taşıyabileceklerdir. Örneğin; iki kişi arasında olan olayda birisi yaralı olduğunda, yaralının kendisini yaralayanı teşhisi veya iki kişiden birisi hayatını kaybedip de üçüncü bir kişinin olayı gördüğü durumda, öldürenin kim olduğuna dair teşhisi veya yüzleştirme suretiyle mağdurdan veya tanıktan elde edilecek net beyan, yegane veya belirleyici veya tamamlayıcı veya destekleyici delil niteliğine sahip olabilir.
Elbette şüphenin sanık aleyhine yüzde yüz yenilmesi gerekir. Şüphenin sanık aleyhine yüzde yüz yenilmediği durumda; CMK m.223/5 delaletiyle m.223/2-e devreye girer ki, bu durumda sanığın delil yetersizliğinden beraatına karar verilir, yani teşhis yaptırılan ve yüzleştirilen tanığın durumu, olay yerinde olup olmadığı, pozisyonu, olay yerine yakınlığı, uzaklığı, sanığı daha önceden tanıyıp tanımaması, aralarında husumet olup olmaması, dijital materyalden elde edilen deliller veya cep telefonu, HTS (iletişim tespiti), baz sinyal bilgileri, ses ve görüntü kayıtlarına veya PTS (plaka tanıma sistemi) bilgilerine göre tanığın beyanının doğruluğu ve dolayısıyla teşhisten veya yüzleştirmeden elde edilen bilgilerin inandırıcılığı kendisini gösterecektir. Soruşturmada yapılan usule uygun teşhisle şüpheliyi tanımlayan tanığın, sonradan geldiği duruşmada hatırlamaması, teşhisi yanlış yaptığını söylemesi gibi hususlar tanık beyanı kapsamında değerlendirilir, fakat ilk beyanı usulüne uygun alınmış olup da doğrulanmışsa, sonradan verdiği beyana itibar edilmez. Ancak bunun tersi de olabilir, yani birtakım yan veya tamamlayıcı veya destekleyici delillerle tanığın ilk beyanının değil de, ikinci beyanının ve yapılan yüzleştirme sonucunun maddi hakikate uygun olduğu sonucuna varılırsa, bu durumda görülen çelişkide tanığında kovuşturma aşamasında alınan beyanına ve yüzleştirme sonunca itibar edilir. Tanık iftira atmışsa veya suç uydurmuşsa veya yalan söylemişse, bu durumda iftira (TCK m.267), suç uydurma (TCK m.271) veya yalan tanıklık (TCK m.272) suçunun işlendiğinden bahsedilebilir.