Haftaiçi Her Gün, 09:00 – 18:00

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.01.2025 tarihli, 2022/1-531 E. ve 2025/21 K. sayılı kararına konu olan olayda; iki sanığın ve üç maktulün bulunduğu, sanıkların baba oğul oldukları, oğul sanığın benzer suçtan eski hükümlü olup, denetimli serbestlikte bulunduğu, davaya konu olayın eski husumete dayanmadığı, tarafların aynı mahallede olmalarından dolayı birbirlerini gördükleri, olay tarihinden 10 gün öncesinden başlayacak şekilde maktullerin mahallede araçla rahatsız edici davranışlarda bulundukları, bunun da olay yerinde marketleri bulunan baba oğlu rahatsız ettiği,

Olay günü akşam saatlerinde maktullerin benzer davranışlarından rahatsız olan babanın uyarıp, rahatsız edici davranışlarını sonlandırmaları için marketten çıkıp maktullerin yanına doğru yürüdüğü, bu sırada gelmesini istemediği halde, üzerinde ruhsatsız iki tabanca bulunan oğlunun arkasından geldiği, sanık babanın uyarısına maktullerin sözlü ve fiili karşılık verdikleri, babasının darp edildiğini gören sanık oğulun olaya müdahale ettiği, bu sırada benzer sözlü ve fiili saldırılara sanık oğulun da maruz kaldığının karar içeriğinden anlaşıldığı, bu andan itibaren el yapımı olan tabancasını yere düşüren sanık oğulun üzerinde taşıdığı diğer ruhsatsız tabancayı çekip maktullerden ikisine ateşlediği, diğer maktulün olayın ilk kısmında hayatını kaybetmediği, olay yerinden evine doğru kaçtığı, sanık oğulun onun da arkasından ateş ettiği, olayın ilk kısmının böylelikle sonlandığı,

Olayda darp edilen baba oğulun birlikte markete doğru yürüdükleri, sanık oğulun yere düşürdüğü silahı aldığı ve babasına verdiği, fakat daha sonra bu silahı babasından aldığı, olayla ilgili şikayette bulunmak ve teslim olmak amacıyla arabalarına binip polis karakoluna gitmek istedikleri, bu sırada olay yerinden kaçan maktulün evinin önünden geçmek zorunda oldukları,

Karar içeriğinden aracı kimin kullandığının tam olarak anlaşılamadığı, bunun sanık babanın hukuki durumunu tespit bakımından önemli olduğu, buna göre sanık babanın suça iştirak iradesinin olup olmadığının ve fiile katkısının daha net tartışılıp belirlenebileceği, ancak olayın ani başlayıp geliştiği, olayın ilk kısmında sanık babanın sanığın ateşli silahla öldürme iradesine ve eylemine bir dahlinin ve katkısının tespit edilemediği, ikinci kısımda ise aracı kullananın sanık oğul olması halinde, yine sanık babanın üçüncü maktulün öldürülmesine katkısının ve iştirakinin bulunmadığı, fakat aracı kullananın sanık baba olması halinde, tam üçüncü maktulün evinin önünden geçerken arabanın motorunun durması suretiyle sanık oğulun fiiline TCK m.37/1 uyarınca müşterek fail veya TCK m.39/2-c uyarınca suça yardımla iştirak ettiğinin kabulünün gerekebileceği,

Olayın anlatımında arabayı kullananın sanık oğul olduğunun düşünüldüğü, bu durumda iddiaya konu suçu kanıtlayan ve şüpheyi baba aleyhine yüzde yüz yenen deliller olmadıkça, sanık babanın suç iştirakinden bahsedilemeyeceği, olayda maktullerden başlayan haksız tahrik haline konu olabilecek haksız fiilin olduğu, fakat TCK m.25/1 ve m.27 dikkate alındığında sanıklar bakımından meşru savunmadan veya meşru savunmanın sınırının aşılmasından bahsedilemeyeceği, en önemlisi de saldırı ile savunmada kullanılan vasıtalar arasında orantısızlığın olduğu, daha ziyade sanık oğulun haksız tahrikin meydana getirdiği hiddetle ve babasının darp edilmesine duyduğu şedit elemle hareket ettiğinin düşünüldüğü,

Ancak, hem sanık babanın suça iştirakinde ve hem de haksız tahrikin varlığı ile ağırlığı konusunda hukuki görüş ve kararlar arasında farklılık bulunduğu, nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda da bu konuda oybirliğinin sağlanamadığı, özellikle sanık babanın üçüncü maktulün öldürülmesine katkısının ve iştirakinin olup olmadığında sekiz muhalif görüşün bulunduğu, yine haksız tahrikin varlığı ve ağırlığı konusunda da tartışmaların yaşandığı,

Bir bütün olarak olay değerlendirildiğinde; sanık oğulun kasten insan öldürme suçundan daha önce hüküm giyindiği, denetimli serbestlikte olduğu, esasen bu tür suçları işlemeye meyilli olduğu, bunun da baba tarafından bilindiği, iki adet ruhsatsız tabanca bulundurmasının ve taşımasının sanık baba tarafından bilinmemesinin mümkün olmadığı, çünkü aynı yerde yaşadıkları ve çalıştıkları, nitekim olayın başlangıcının 10 gün öncesine dayandığı, bu süreçte taraflar arasında bir zıtlaşmanın yaşandığı ve husumetin oluştuğu, bu husumete bağlı olarak her iki sanığın maktullere kızdığı,

Olay günü sanık babanın, sanık oğlunun birden fazla silah taşıdığını bildiğinin anlaşıldığı, yine maktullerin rahatsız edici davranışlarda bulunması sebebiyle, onları uyarıp konuşmak için sanık babanın maktullerin yanına gittiği, ancak oğlunun gelmesini istemediği, ancak bu sırada oğlunun da geldiği, fakat oğlu olay yerine gelinceye kadar tartışmanın başladığı, maktullerin önce babayı, sonra oğlunu darp ettikleri, gerek olaydan önce ve gerekse olay sırasında sanık babanın sanık oğlunu TCK m.38 uyarınca azmettirdiğine veya onunla birlikte suç işlediğine veya TCK m.39/2’de üç bent halinde sayılan hallerden birisine uyacak şekilde yardım ettiğine dair kastın varlığını gösteren iştirak iradesinin ve fiilinin tespit edilemediği, olayın oluş şeklinin her iki sanık tarafından anlatıldığı, böylelikle ilk olayın sonlandığı,

15.01.2025 tarihli YCGK kararı bir bütün olarak okunduğunda; olayın ikinci kısmının başlamasından önce her iki sanığın kolluğa gitmek üzere araçlarına bindiklerinde ve polise gidebilmek için üçüncü maktulün öldürüldüğü evin önünden geçmek zorunda olduklarının anlaşıldığı, her iki tabancanın sanıklardan oğula ait olduğunda ve sanığın benzer suçtan daha önce hüküm giyindiğinde tereddüt bulunmadığı, sanık babanın düşen el yapımı tabancayı ilk olaydan sonra oğlunun kendisine vermesi sebebiyle aldığı, fakat daha sonra sanık oğulun tabancayı babasından geri aldığı, esasen üç maktulden ilk ikisinin öldürüldüğü olayın ilk kısmının başlangıç ve oluş biçiminde de bir tartışma bulunmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Haksız tahrik açısından;

Sayın Genel Kurul kararına yansıyan olayın oluşuna göre; maktullerin sanıklara dönük TCK m.29’a uygun haksız tahrik içeren birden fazla fiillerinin bulunduğu, nitekim olayın ilk kısmında da başlangıcın yine rahatsız edici davranışlarda bulundukları anlaşılan maktulleri uyaran ve onlarla konuşarak akşam vakti bu tür davranışlarına son vermelerini isteyen sanık babaya dönük tehdit, hakaret içerikli sözlerin yanında fiili müdahaleden kaynaklandığı, diğer sanık oğulun buna kızdığı, babasının dövülmesine duyduğu tepki ile hareket ettiği, esasen taraflar arasında eskiye dayalı bir husumetin de bulunmadığı, husumet olarak değerlendirilebilecek sürecin olayın 10 gün öncesinde başladığı, sanıkların işyerleri olan marketin önünde araçla rahatsız edici hareketlerde bulundukları, aralıklı olarak bu tür davranışlarına devam ettikleri, bu tür davranışlardan da sanık babanın rahatsız olduğunun anlaşıldığı, sanık oğulun da buna bağlı olarak gelişen olayda babasına dönük sözlü ve fiili saldırıdan kaynaklanan kızgınlıkla tepkide bulunduğu, tepkinin ölçüsüz olduğu, maktullerden kaynaklanan haksız fiil ile gösterilen tepki ve bu tepki sonucunda üç maktulün ölümü arasında bir orantının bulunmadığı, ancak haksız tahrikte orantının bir şart olarak aranmadığı, ilk haksız fiilin kimden başladığının ve bunun sanıkta meydana getirdiği kızgınlığın veya şiddetli elemin etkisinin önemli olduğu, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının belirlenemediği durumda, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesini de dikkate alan yargı kararlarında haksız tahrik nedeniyle cezasında dörtte bir indirime gidildiği, fakat bu değerlendirmenin de hatalı olduğu, çünkü “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin kabul edildiği durumda, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının belirlenememesinin önem teşkil etmeyeceğini, buna bakılmaksızın maktulden veya mağdurdan kaynaklanan haksız fiilin ağırlığına ve bunun sanıkta meydana getirdiği etkiye ve buna karşı sanığın ortaya koyduğu tepkinin incelenmesinin gerektiği ve buna göre TCK m.29’un tatbikinin uygun olacağı,

Bir kanuni hafifletici neden kabul edilen ve TCK m.29’da düzenlenen haksız tahrikin yasal şartlarının olup olmadığın, bunun yanında ilk haksız hareketin kimden geldiğinin tespiti ile haksız tahrike konu haksız fiilin ağırlığının ve bunun failde yol açtığı etkinin ve buna gösterilen tepkinin ne olduğunu, buna bağlı olarak tatbiki mümkün olan ceza indiriminin miktarının davayı gören ilk derece mahkemesi ve duruşma açan istinaf mahkemesi tarafından incelenip uygulanmasının gerektiği, duruşma açmayan istinaf mahkemesinin ve temyiz incelemesi yapan temyiz mercinin yalnızca hukukilik denetimi ile sınırlı denetim yapmasının uygun olacağı, ancak bu sırada haksız tahrikin yasal şartlarını etkileyen maddi vakanın tespitinde bir hata yapılmışsa veya eksik inceleme tespit edilmişse, elbette bununda kanun yollarında ele alınmasının gerektiği, haksız tahrike neden olan fiil, bu fiilin ağırlığı, haksız tahrikin kimden kaynaklandığı, failin tepkisinin kime karşı olduğu, haksız fiil ile buna karşı işlenen suç arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı, her somut olayda failin haksız tahrik indiriminden yararlanabilmesine uygun bir haksız fiilin olup olmadığı, somut olayın özelliklerine göre haksız fiilin failin tepkisine yol açmakta haklılığının bulunup bulunmadığı, haksız fiilin ağırlığı ile tepkiye neden olan icra hareketleri ile bunun sonucu işlenen suçun ağırlığı ve bunda yapılacak yasal indirimin takdir ve değerlendirmesinin, her somut olayın özelliği, sanığın, maktulün veya mağdurun durumlarına göre yapılmasının gerektiği,

Sonucuna varılmalıdır.

Suça iştirak iradesine dönüldüğünde ise;

Kararda aracın kim tarafından kullanıldığı net olarak belli olmamakla birlikte, ilk bakışta aracı kullananın sanık oğul olduğu, fakat bunun da net olmadığı, dolayısıyla aracı kullananın sanık oğul olup olmadığına göre değerlendirme yapılması gerektiği, aracı kullananın sanık oğul olması halinde, aynı zamanda olayda darp edilerek yaralanan sanık babanın aracı sevk ve idare etmemesi sebebiyle aracı kontrol ve durdurma imkanının bulunmadığı, bu nedenle oğluna yardım etmiş sayılamayacağı, ancak baba aracı kullanıp ikinci olay yerinde durdurması halinde ise, TCK m.37/1 uyarınca müşterek failliğin gündeme gelebileceği,

Somut olayda suçun işlenmesine ortak ve fonksiyonel hareketle katkı sağlamadığı, icra hareketlerini yerine getirmediği veya yerine getirilmesine önemli ölçüde destek vermediği, sadece aracı kullandığı kabul edildiği durumda, sanık baba yönünden TCK m.39/2-c’de öngörülen “suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak” fiili suretiyle suça yardım etmenin gündeme geleceği, ancak bunda da açık veya örtülü olarak sanık babanın suça katılma iradesinin varlığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesinin gerektiği, yani suçu işleyen faile anlaşma ve işbirliği içinde destek verdiğinin, bunun da suçu işlenmesini kolaylaştırdığının anlaşılması gerektiği,

Bunun dışında aklında suç işleme niyeti ve kararı olmayan faili suç işlemeye niyet ettirmek ve bu şekilde karar aldırmak yönünde iradesi ve katkısı olmayan kişinin azmettirmeden ve yine olay yerinde bilinçli ve sonuca uygun kabulle bulunmak suretiyle müşterek fail olarak destek vermeyen kişinin müşterek fail sayılamayacağı, yine suçu işleme iradesi kapsamında suçun işlenmesini kolaylaştırmayan, bu yönde olayın öncesinde, başlangıcında, sırasında ve sonrasında failin kararını destekleyip kuvvetlendirmeyen, olay sonrası ile ilgili yardım vaadinde bulunmayan, suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermeyen veya fiilin işlenmesinde kullanılan vasıtayı sağlamayan, suça maddi katkıda bulunarak suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yaptığı yardımla suçun icrasını kolaylaştırmayan kişinin suça yardımla iştirak ettiğinden bahsedilemeyeceği,

Bunların mefhum-u muhalifinden “suçta ve cezada kanunilik” ilkesini dikkate alarak, “suça iştirak” bahsi altında düzenlenen faillik (TCK m.37), azmettirme (TCK m.38) ve yardım etme (TCK m.39) müesseselerinden birisinde yer alacak şekilde suça katılan kişinin suça iştirak kapsamında sorumlu tutulacağı, bunun için suç işleme kastının ve suça iştiraki gösteren katkıya ilişkin delillerin ortaya koyulmasının gerektiği, aksi halde sırf failin suç işleyeceğini bilmesinin veya olay sırasında yanında bulunmasının veya failin ne yapacağını bilmeden onunla seyahat etmesinin veya faili bir yere getirmesinin otomatik olarak o kişinin suça iştirakten sorumlu tutulması sonucuna yol açmayacağı,

İzahtan varestedir.

Sonuç olarak;

Bir yerden bir yere gitmek isteyen ve bu amaçla bir başkasının kullandığı araca binen veya kendi sürdüğü araca bir başkasını alıp bir yere doğru giden, bu sırada trafik tartışmasında veya bir başka nedenle gerçekleşen ölümlü veya yaralamalı olaylarda, sırf bir yere gitmek isteyen faili arabasına alan veya onun arabasına binen, sorumluluğu sadece o aracı kullanmaktan veya faili bir yere götürüp bırakmaktan ibaret olan veya failin kullandığı araca binip bir yere giden kişinin, bu sırada gerçekleşen suça konu fiillerden otomatik olarak suça iştirakle sorumlu tutulacağından bahsedilemez. Çünkü Ceza Hukukunda; “suçta ve cezada kanunilik” ve “şahsi kusur sorumluluğu” ilkeleri kabul edilmiş olup, her bir sanık/fail yönünden suçun maddi ve manevi unsurları ile ilgili sorumluluğun şahsileştirilmesi ve iddianın sanık aleyhine şüpheyi yenen somut delillerle CMK m.217’ye uygun şekilde kanıtlanması gerekir. Dolayısıyla; sanığın sırf bir yerde bulunması veya bir yere gitmesi, otomatik olarak TCK m.37 ila m.39’a uygun iradesinin ve fiilinin varlığı anlamına gelmeyecek olup, sırf bu sebeple ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Birlikte hareket etme iradesinin tespiti ile buna uygun düşen icra hareketlerinin varlığı veya suça yardıma ilişkin TCK m.39/2’de üç bent halinde sayılan hallerden birisine uygunluk gerekir.

Editör

KATI Hukuk ve Danışmanlık

KATI Hukuk bürosu uzman avukatlarından biri olan Editör, Ceza Hukuku alanında deneyimli bir hukukçudur.

Hukuki Destek İhtiyacınız mı Var?

Uzman avukat kadromuzla tüm hukuki ihtiyaçlarınızda yanınızdayız. Hemen iletişime geçin.